Çifte ihanet

İlk bakıldığı zaman sıradan ama hareketli bir ajan filmi olduğunu zannedebilirsiniz ama okumaya devam edince gözlerinizi bu filmden alamayacaksınız.

Bir politik seri katili yakalamaya ömrünü adamış bir ajan amacına ulaşamadan emekli olur. Ve şimdi yeni bir cinayetle göreve tekrar çağrılan CIA ajanı Paul Shepherdson (Richard Gere)’un yanına FBI ajanı, çaylak Ben Geary (Topher Grace) verilir.

Hayatı boyunca Cassius olarak isimlendirilen politik katili bulmaya çalışan Paul, emekliye ayrılır. Sakin bir hayatı yaşarken yeniden bir cinayet işlenir. CIA direktörü Tom Highland (Martin Sheen) Paul’dan yardım ister. Bu sefere yalnız değildir. Yine bir Cassius uzmanı olan FBI ajanı Ben Geary ona yardımcı olması için yanına yerleştirilir.
Normalde bu hikâye ikisinin katili yakalamasıyla ve birinin ölmesiyle sonuçlanmalıdır. Ama öyle olmayacak deyince aklınıza hemen Çaylak (The Recruit) geldi değimli? Orada, Al Pacino ve Colin Farrel müthiş bir ikili oyunu sergiliyorlardı. Fakat şimdi sıkı durun. Burada ondan iki kat daha heyecan ve iç içe geçmiş bir durum söz konusu.
Filmi izlememiş olanlar buradan sonrasını okumasınlar.

30 yıllık bir seri katilin onu yakalamak için hayatını adayan bir CIA ajanının ta kendisi olduğu gerçeğini sindiremeden, yine bu katil üzerinde doktora yapmış ve bu CIA ajanının yardımcısı pozisyonuna getiriline FBI ajanının da aslında bir Rus ikili ajanı olduğu ortaya çıkınca ve bu durumun birbirine değdirilmeden film sonuna kadar devam ettirilebilmesi bu filmi kategorisinde üst sıralara tırmandırıyor.

Daha öncede söylediğim gibi bu türde severek izlediğim Çaylak’tan daha iyi olduğunu düşündüğüm, Robert Redford ve Brad Pitt’in muhteşem performansıyla izlediğimiz Spy Game (Casus Oyunu)’den sonra böyle bir filmi hepsinin üstüne yerleştirdiğimi söylemem lazım.

Netice itibariyle bu türü seven herkesin mutlaka izlemesi gereken fevkalade bir film olduğunu hatırlatarak herkesi ülkemizde de cirit atan bu ajanların şerrinden Allah’a emanet ediyorum.